Toprağa ve ona şekil
vermeye aşık olan kadın Füreya ...
1910 yılında Büyükada’da
dünyaya gelen Füreya soylu, entellektüel bir ailenin üyesiydi. Ailesinde yetişen
birçok sanatçı vardır. Bunların bazıları; ressam Aliye Berger
(teyzesi), ressam Fahrünissa Zeid (teyzesi), yazar İzzet
Melih Devrim (Fahrelnisa Zeid’in eşi), yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas
Balıkçısı) (dayısı), tiyatro oyuncusu Şirin Devrim (kuzeni)…
Babası Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşlarından
general Emin Koral, annesi, Osmanlı tarihçisi, yazar ve devlet
adamı Şakir Paşa’nın büyük kızı Hakkiye Koral’dır.
I.Dünya savaşı başladığında Şakir Paşa ailesi de bundan nasibini almıştı..
Ne kadar zorluklarla karşılaşmış olsalar da bu duruma boyun eğmemişlerdi.
Füreya’nın eğitimine önem verilmeye devam etmiş,özel dersler ,müzik dersleri,
resim dersleri aldırmışlardı. 1927
tarihinde Notre Dame de Sion Kız Lisesi’nden mezun
olup resim, müzik, edebiyat dünyası içinde yetişse de yüksek öğrenimini için
Felsefe’yi seçmişti. Üniversite yıllarında, dönemin ünlü Macar keman virtüözü,
sonradan Füreya'nın teyzesi Aliye Berger ile
evlenecek olan, Charles Berger'den özel keman dersleri almıştı.
Ada’daki Köşkte buhranlı dönemler yaşanırken Füreya artık çok
sıkılmıştı. Yaşanan dramlardan uzaklaşmak, kaçmak istiyordu.Tam da böyle bir
dönemde eniştesinin bir arakdaşının arkadaşı olan Sabahattin bey Füreya’yı bir yerde görür,hayran kalır ve evlenmek
ister.Çok zengin ve Bursa’da bir
çiftlik ağası olan Sabahattin bey zenginliği,çekiciliği ile Füreya’yı
etkiler.Annesi Hakkiye hanımın gözü damadı pek tutmasa da Füreya evlenmeyi
kabul eder.Böylece kendi dünyasını kuracağını ve kendisini çocukları eğitmek
için adayacağını düşünür. Ama düşündükleri hiç de düşlediği gibi olmaz.
Sabahattin bey evliliklerinin ilk zamanlarından itibaren Füreya’ya
kaba davranmaya başlamıştı. Geceleri içki içiyor ve en ufak bir meseleden kavga
çıkartıyor, eşine karşı kaba kuvvet kullanıyordu.Her kavganın sonunda da
çılgınca sevişip barışıyorlardı. Herşeye rağmen kocasını sevmeye devam
ediyordu. Böyle bir kısır döngünün içinde Füreya hamile kalmıştı. Bu bebek
sayesinde herşeyin yoluna gireceğini umuyordu. Yine umduğu gibi olmadı ve
tartıştıkları bir gün Füreya düşüp bebeğini kaybetti.Bu olaydan sonra
İstanbul’daki evlerine geldiler.Füreya ağır bir depresyon geçiriyordu.
Sabahattin bey ona şevkatli davranıyordu. Beraber geziyorlar,sinemaya,tiyatroya
gidiyorlardı. Füreya kendini iyi hissetmediği için artık kocasıyla gezmez
olmuştu. Derken Füreya tekrar hamile kalmıştı.Fakat yine bebeğini kaybetmişti.
Bunca olanlardan sonra Füreya eşinden boşanma kararı almıştı.
Eşinden boşandıktan sonra bir süre teyzesi Fahrünissa teyzesinde
kaldı. Artık kendini toparlamış ve o buhranlı günlerden hiçbir şey
hatırlamıyordu. Bir gün annesiyle Yalova’da bir çay bahçesinde otururlarken
Mustafa Kemal Atatürk, Şükrü Kaya ve Kılıç Ali ile karşılaştılar. Mustafa
Kemal’in buyur etmesiyle masalarına katıldılar. Kılıç Ali o günden sonra birkaç
kere daha Füreya’yı gördü. Ve sonunda Nuri Conker vasıtasıyla Füreya’yla evlenmek istediğini
söyledi. Hakkiye hanım yine karşıydı bu evliliğe fakat Füreya, hem Atatürk’e yakın olmak hem de artık hayatını
düzene sokup ailesine yük olmamak için bu teklifi kabul etmişti.
Füreya’nın günleri Ankara’da eşi ve Atatürk’ün yakınlarında
geçmişti.Çankaya’da özel yemekler verilirdi ve Atatürk, bazı önemli yemeklerde
özel misafirleri için yemeği Füreya’dan rica ederdi. Füreya bu durumdan çok
memnun kalırdı. Atatürk’e yakın olmak onun için çok önemliydi.
Atatürk’ün vefatından sonra İstanbul’a
yerleşirler. Füreya Atatürk’ün ölümünden çok etkilenen Kılıç Ali’nin kendisini
iyi hissetmesi için elinden geleni yapar. Buarada da mesleği olmadığı için bir
boşluk içinde hisseder kendini. Teyzelerinin sanat ortamlarında bulunmaya
çalışır. Derken Füreya tüberküloza yakalanır. Kılıç Ali, İsviçre’deki
sanatoryumda Füreya’nın tedavisi için elinden gelen herşeyi yapar.Füreya’nın
seramiğe olan aşkı, burada tedavi görerken Aliye’nin ona oyalanması için getirdiği
plastik hamurla başlar. Sanatoryumdaki günleri resim,seramik çalışmaları
yaparak ve bol bol kitap okuyarak geçer. Füreya artık amacını biliyordu.
Yıllardır aradığı fakat bir türlü bulamadığı şeyi toprakta bulur.Artık tutkuyla sarılacağı seramikle yeni bir yaşama
hazırlanıyordu. Ardından tanınmış Fransız seramikçi Serré'nin desteği
ile, Paris'te özel bir seramik atölyesinde çalışmalarını sürdürdü.
Türkiye’ye döndüğünde artık
hastalığından tamamen kurtulmuştur. Seramiğe olan aşkı Kılıç Ali ile boşanmasına
sebep olur ve Şakir Paşa Apartmanı’na taşınır. Herşeye yeniden başlar. Tek
başına ve artık özgürdür.
Türkiye’nin ilk seramik
atölyesini kurar. Burada sanat söyleşileri,toplantılar düzenler ve dostlarıyla
beraber olurdu.Bu atölyede Alev Ebüzziya, Birgül Başarır, Binay Kaya, Tüzüm
Kızılcam gibi sanatçıları yetiştirdi.
Füreya Koral'ın yapıtlarının en büyük
özelliği toprağı, özgün yorumunu iletmede bir araç olarak kullanmasıydı.
Koral, 26 Ağustos
1997’de 87 yaşında İstanbul'da öldü.
Sergileri
1951’den günümüze kadar
yurt içinde ve dışında 32 sergi açtı. Eserleri Paris'teki Salon d'Octobre, Ciudad de
Mexico'daki Modern Sanat Müzesi, Prag'da Napstkovo Müzeum, Washington'da
Smitshonian Institute ve Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki galerilerde sergilendi.
Ödülleri
1955 yılında Cannes
Milletlerarası Sergisinde gümüş madalya, 1962 yılında Prag
Milletlerarası Sergisinde altın madalya kazandı. 1967 yılında İstanbul'da
düzenlenen Milletlerarası Seramik Sergisinde de gümüş madalya aldı. Ayrıca
Washington Smithsonian Enstitüsü'nden ödül ve Fransa'daki Vallauriş bienalinden
onur diplomasi aldı. Koral, 1981'de Kültür Bakanlığı ödülü, 1986'da Sedat Simavi Vakfı
Plastik Sanatlar Ödülü'nü de lâyık görüldü.
Başlıca
Eserleri
Marmara Oteli lobisinde duvar panosu,
1960,
Ankara Ulus Çarşısı'nda duvar panoları,
1962,
Ankara Tam Sigorta Binası'nda duvar
panoları, 1969,
Manifaturacılar Çarşısı'nda duvar
panosu, Unkapanı/Istanbul, 1969,
Divan Pastanesi'nde duvar panosu,
Taksim/Istanbul.
Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi'ndeki duvar panosu, Ankara, 1965
Füreya
için…
Daha ilk tecrübelerinden itibaren seramığı başka iklimlere
taşımaya çalıştı. Bu sayede seramik eserlere ilk işaretimizde pistikleri ateşin
karşısında hizmetimize koşan uysal cariyeler olmaktan kurtuldu. Bu ateş kızları
şimdi büyük resmin ve heykelin gururuyla bize geliyorlar. Tabak gibi, fincan
gibi hususi bir iş görenler bile bizimle bir sevgili nazıyla, edasıyla
konuşuyorlar.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Şakir Paşa’nın çocukları birbirinden
ilginç,cana yakın ve cana yakın bütün ilginç insanlar gibi biraz çılgındı.
Mina Urgan
KAYNAKÇALAR
Vikipedi Özgür Ansiklopedi
Füreya / Ayşe Külin